Ahmet Ümit’in 1996’da yazdığı ilk polisiye romanı olması nedeniyle, yazarın bu kitabına o günden bu güne gelişimini takip etmemizi sağlayan çıraklık eseri diyebiliriz. Ahmet Ümit’in eserlerini okumaya niyetli kişiler ilk bu kitabından başlayıp yayımlanma sırasına göre giderlerse, o kadar ayrıntılı bilgiler içeren kitaplarından sonra, sade bir polisiye hikâye barındıran bu kitabını okurken beklentilerini yüksek tutmamış olurlar.
Roman, istihbarat bölümünde çalışan Sedat isimli baş karakterimizin vurulma anından sonra yaşadığı hayal dünyası ile başlıyor. Ahmet Ümit, diğer kitaplarında da konuların içerisinde karakterlerinin gördüğü rüyalara yer verirdi ama bence hiçbiri buradaki kadar yerine cuk oturmamıştı. Sedat’ın gördüğü rüyalar sadece rüya olmasının ötesinde geçmiş ile alakalı bilgiler içermesinden ve bu rüyaların ilkini uyurken değil de ölüm döşeğindeyken görmesinden dolayı işe ayrı bir mana katıyor.
Kitap temel olarak, iki çocuk babası Sedat’ın yasak aşkı olan Mine’nin kaybolması ve Sedat’ın onu bulmaya çalışırken yaşadığı çıkmazları konu alıyor. Bu arayış sırasında Sedat’ın sorguladığı insanların hayat hikâyelerinin ayrıntılarıyla anlatılması ve bunların ardından bu ayrıntıların aslında konu ile alakasının olmadığının öğrenilmesi, okuyucuyu meraklandırma amacından saparak; sayfa doldurmak için yazılmış diye düşünülmesine ve okuyucunun ilgisinin dağılmasına neden oluyor. Bunun dışında, Maria’nın kaçırılma sebebi olarak dilendiricilik ve organ hırsızlığı seçeneklerine o kadar yoğunlaşılırken, -fesatlığımdan mıdır nedir- benim aklıma ilk gelen fuhuş ihtimali üzerinde hiç durulmaması da biraz garibime gitti. Örgüt evleri baskınlarında polisin tavrının da fazla cesur bir şekilde ortaya konması, her ne kadar yazarla hemfikir olsam da kimilerini mutlaka rahatsız etmiştir.
Ahmet Ümit, şu ana kadar okuduğum tüm kitaplarında kahramanın ağzından olayları anlatmayı tercih etti. Bu yöntemle, okuyucu kahramanın yanından bir saniye bile ayrılmadan, onun ulaştığı tüm ipuçlarına eş zamanlı olarak ulaşıyor ve gizli kapaklı bir şey kalmıyor. Bu, güven vererek okunurluğu artırıyor, lakin bu yöntem nedeniyle, kitapta amcanın olaylara farklı bakış açısı daha derinden işlenemiyor. Elbette tercih yazarındır ama bir kitabını da 3.şahıs üzerinden yazmayı denerse, farklı lezzette bir şeyler ortaya çıkacağına eminim.
Bu kitabın filmi, ilk olarak Sinan Çetin tarafından çekilmesi planlanırken, çeşitli aksaklıkların ardından 2006’da Turgut Yasalar tarafından perdeye aktarılmış. Filmin müziklerinin ve çekim tekniklerinin eski tarz olması nedeniyle, ne yazık ki kitaba yakışır bir sanatsal yapıt ortaya çıkmamış. Ama her şey bir yana; Cuma karakterine İlyas Salman gibi, kitabı okurken hayal ettiğim profile tıpatıp uyan bir oyuncu bulunması takdiri hak ediyor. Ustanın ufak da olsa oynadığı sahnedeki hünerini görmek için bile film izlenebilir. Zaten, sonradan öğrendim ki bu rolle Ankara Film Festivalinde en iyi yardımcı oyuncu ödülünü almış.
Ahmet Ümit bilindiği üzere edebiyat dünyasına ilk şiir kitaplarıyla girmişti. Bu kitabında diğer kitaplarında rastlayamadığım, aşağıda da alıntı yaptığım bir şiiri de hikayeye yedirilmiş. Şiir kendi halinde zaten etkileyici iken, kurguya da uyunca daha da mükemmel hale gelmiş. Çoğu yazarın sahip olmadığı bu özelliğini diğer kitaplarında da kullanmasını dört gözle bekliyoruz.
Kitabın bomba kısmı:
Yağmurdan iki damla, kulaklarında küpe
saçlarında sarhoş ikindi esintileri
aysız gecelerin dantelleriyle örülü kirpikler
dudaklarında pembe kanatlı bir kelebek
tenin sabah güneşinde buğday rengi
gözlerinde kıvranan derin siyahi istek…
Biraz eğ başını, hafifçe gülümse, oldu.
Işık uygun, harika bir fotoğraf olacak bu;
Bir de fonda şu cüzamlı yeryüzü olmasa!
Ah, kurumuş deniz toprağındaki gümrah baca!
Ah, aç yolcuları taşıyan ekmekten tekne
Yine de seviyorum seni sakın kıpırdama!
saçlarında sarhoş ikindi esintileri
aysız gecelerin dantelleriyle örülü kirpikler
dudaklarında pembe kanatlı bir kelebek
tenin sabah güneşinde buğday rengi
gözlerinde kıvranan derin siyahi istek…
Biraz eğ başını, hafifçe gülümse, oldu.
Işık uygun, harika bir fotoğraf olacak bu;
Bir de fonda şu cüzamlı yeryüzü olmasa!
Ah, kurumuş deniz toprağındaki gümrah baca!
Ah, aç yolcuları taşıyan ekmekten tekne
Yine de seviyorum seni sakın kıpırdama!
Etiket fiyatı: 13 TL
Toplam sayfa: 265
Not: 6/10
Tanıtım filmi:
3 yorum:
polisiye seviyorsan beni blog'un sağ cenahında okuyup beğendiğim sevdiğim polisiyeleri listeledim.
Okuduguma pisman olmustum serefsizim.
janitschar,
teşekkür ederim, yeni kitaplar alırken listenden yararlanacağım.
Yorum Gönder