Yaşımız büyüp, futbola daha da bağlanırken, açıldı kapılar, geldik vatana, kavuştum Galatasaray'a. Fenerbahçe 100lü goller atıp, rekorlar kırarken, ilk tanıştıklarım hep sarı-laciverti övüyordu, azdı Galatasaray'dan bahseden, küçücük yüreğimize yeni sevdalar önerirken yeni ahbaplarım, ben ise rengarenk gazetelerden Galatasaray'a dair ne fotoğraf varsa kesip biriktiriyor, televizyon başında spor haberi kaçırmıyor, maçları dört gözle seyrediyordum ve "Galatasaray'lıyım ben diyordum"...
Yıllar peşi sıra geçip, annemizin elinden tutmadan şehirde gezme yaşına geldiğimde, Galatasaray'ı beklemeye başladım Bursa'ya gelmesi için. Beklenen an geldi çattı ve güneşin pırıl pırıl parladığı bir gün, sabahın 9unda Bursa Atatürk Stadının önünde aldım soluğu. Üç beş kişi vardı ama bende oradaydım, bekleyecektim, gelecekti Galatasaray. Etraf kalabalıklaşmaya başlarken, heyecan da artıyordu, İstanbul tayfası gelip tezahürat başlayınca, yanlarına yanaşıp, Cim Bom Bom tezahüratlarına katılarak "tribüncü" sıfatını da kendime payelemiştim o gün. Nerededir, ne yapıyordur, yaşıyor mudur hiç bilmem ama bir abi "çift turnike" yaparak sokunca tribüne beni meşale ve sis bombasının da kokusu da bünyeye orada giriyordu... Ama en önemlisi, gazetelerden, televizyonlardan, radyodan bildiğim Galatasaray'lı topçuları ilk kez canlı gözlerle izleyecektim ve de izledim de...
Bir çok Galatasaray'lı ilk maçına Sami Yen'de giderken, ben Bursa'da izlemiştim Galatasaray'ı... Fakat takmıştık kafaya gidecektik İstanbul'a, koşacaktık Galatasaray'ın peşinden. Yetmez olmuştu senede 1 ya da 2 kez canlı izlemek Galatasaray'ı...
Lise sonu üniversite tercihi zamanı geldiğinde bir çok arkadaşım yazacakları okullar adına değişik kriterler belirlemişken, benim tek kriterim "Galatasaray'ı senede en az 20 kez canlı izlemek" olarak İstanbul'u yazmaktı. Yazdık, kazandık ve 97nin yağmurlu soğuk bir sonbahar günü Gaziantepspor maçıyla Ali Sami Yen stadına ilk kez ayak bastık... Bir büyüydu sanki... Yemyeşil çimler, etrafı inleten tezahüratlar... Unutulmayacak önemli bir kesitiydi hayatımın... Galatasaray'a ilk aşık olduğum maçta Prekazi çakmıştı yağmurlu bir günde, Sami Yen'deki ilk maçımda da Hagi yollamıştı füzeyi rakip ağlara, ıslak zeminde kaydırarak topu...
Sonrası hep peşindeydik Galatasaray'ın. Chelsea'den 5 yerken de, Milan'ı yenerken de, Johnson'dan golü yerken de, Real'i devirirken de... Sınava girmedik Sami Yen'e geldik, sevdiğimiz terk etti maça koştuk, askerden izne ayrıldık yine mabede geldik, biz hep Sami Yen'deydik, öyle ya da böyle...
Yukarıda Galatasaray'a tutulma dönemlerimi yazarken, aslında sarı-kırmızıya aşık herkesin buna benzer bir çok anısı vardır bilirim. Göztepe tribünlerinin çok sevdiğim bir pankartı vardı "Gençliğimin katilisin Göztepe" diye yazan. Ne gençlikler, hayatlar harcandı Galatasaray uğruna ama hep "canın sağ olsun be Galatasaray" denmedi mi?
tribünlerde çoşacaksın
kupaları alacaksın
sen şampiyon olacaksın
seni sevmeyen ölsün ölsün
14 yıllık bu çile
bitsin artık bu sene
sen şampiyon olacaksın
seni sevmeyen ölsün ölsün
Bestesi haykırdı Sami Yen'de "aleme inat Galatasaray'ı desteklediklerini" gösteren Galatasaray taraftarı yıllar evvel... Dile kolay 14 sene başarı gelmemişken, daha da kenetlenmişti Galatasaray taraftarı... Sarı-kırmızıya tutulma nedenlerimiz farklıydı ama başarı değildi bunun ortak noktası, olmamalıydı da... "Yensek de yenilsek de" ertesi hafta gene o stadda olacaktık, küssek de , kızsak da, kalbimiz bizi oraya götürecekti, götürdü de her zaman...
Dün gece koltuklar kırılmaya başlandığında Ali Sami Yen'e dair bir çok anısı olan taraftarın son maçtan evine bir hatıra götürmek adına o kırmızı koltukları kırmaya başladıklarını düşünürken, sahaya atılmaları ile kahroldum, utandım... Kime karşıydı bu öfke, kin, nefret? Başkanı sevmeyebilirsiniz, oyuncuları istemeyebilirsiniz lakin Sami Yen'de koltuk kırıp, sahaya atmak neyin nesiydi...
"Metin Oktay, Metin Oktay, tek aşkıydı Galatasaray" diye bağırırken, koltuk kıranlara, Alpaslan Dikmen'in posterlerinin asıldığı tribünün koltuklarını sahaya atanlara, adının verildiği stadın son lig maçında tribünü paramparça edenlere Metin Oktay, Alpaslan abi ve Ali Sami Yen ile beraber o stada, o tribünlere, Galatasaray'a emeği geçenler hakkını helal edecek mi?
4 yorum:
süper eline sağlık.Rakip taraftar olarak son maçta sırf o stadda bulunmak için gitmek isterdim ama kısmet olmadı.O yağmurda o soğukta takımı desteklemeye gelip son maçta romantik hava taşıyan maçta koltukları kırıp sahaya atmak sahadaki ruhsuz diye tabir edilen galatasaray takımından daha ruhsuzcaydı.
Maça gitmediğim için seviniyorum en azından ruhsuz takımdan daha ruhsuz bi taraftar görmemek içimi ferahlattı. Stadyumda yapılanlar ayıptı tamam ama bu zor günümüzde birbirimize kenetlenmek adına ortada bi neden bırakmadı futbolcular ve yöneticiler. Zaman artık çok değişti. O zamanlar ben paramı alayım da sonrası nolursa olsun diye düşünen futbolcu zihniyeti yoktu. Bu maçı burda kazanıcaz ölsek de diye düşünen bir futbolcu var. O zamanlar teknik direktörün arkasından iş çevirip bu takımda yeniçerilik yapılacak olsa takımdan atılırdı. Şimdi o da yok Buyrun Sarp Servet Gökhan Zan Hakan Balta. Hepsi yeniçerilik yapıyor. Yönetim ise Kendi cebini düşünüyor. Rivadan ne kadar kırpabiliriz diye. Bu futbolcuyu hangi rezil yollarla takıma kazandırırız diye. Biz bu değildik ama bu olduk. Bu ruhsuzluktan taraftar yönetim futbolcu sorumludur.
abi bunu http://www.futbolsenbizimherseyimizsin.com/ 'a da yaz..
iyi güzel, çok hoş bir yazı olmuş ancak bende bu durumdan çok şikayetçiyim. artık şu sahaya koltuk atanları vb insanları Galatasaraylı olarak nitelemeyelim abi. sonra rakip takım taraftarı gelip ruhsuz damgasını vuruyor dün samiyende olanlara...
Gerçek Galatasaray taraftarı dün kırdığı koltuğu evine götürmüştür. o stadta taşkınlık yapanları engellemeye çalışmıştır. dün dakikalarca seni sevmeyen ölsün diye bağırmıştır.....
saygılar...
arnawut - "kapalıdan"
Yorum Gönder