25 Ekim 2009 Pazar

Futbol Bu İşte!



Ercan Güven yazmış dün Milliyet'teki köşesinde, derbi ile ilgili yine gereksiz laga lugadır dedim, okumadım, attım gazeteyi bir kenara, bu sabah kalktım elektirkler yok, yerdeki gazeteyi aldım, vakit öldürmeye çalışırken, okudum bütün spor sayfasını ve vuruldum Ercan Güven'in yazısına, ellerine sağlık diyorum, sizinle de paylaşıyorum:

Tanımam etmem, selamsız sabahsız küt diye sordu: -Derbiyi kazanan, şampiyon değil mi?

Zaten canım sıkkın; ağzımdan çıktı:

“Şampiyon çoktan belli oldu sevgili kardeşim. Kutlamaları bile yapıldı”!

-Nasıl yani!

“Şampiyonlar pırıl pırıl üniformalarını giyip otobüsün üstünde Silopi’den girdiler ve Milli Takım’ın dünya üçüncülüğünden beri görülmemiş bir coşkuyla karşılandılar, görmedin mi?.. Neyse , yakında İstanbul’da tekrarlanır; izlersin”.

Kös kös gitti.

İki kuruşluk zevki vardı, onu da benim huysuzluğuma kurban verdi.

Sinir uçları iltihaplanmasına “zona” diyorlardı galiba...
Memleket zona...

Ben de tabi.

Dün biri geldi:

-Abi iki birayla trafik çevirmesine yakalandım, beş kuruşsuz kaldım.

“PKK’lıyım deseydin!.. Cezayı boş ver, evine eskortla giderdin” dedim.

Bu kadar laçka durumdayız yani. Roman olur başımıza gelenler.

O yüzden ilaç gibi geldi Rumenler.

Futbol bu işte... Derdini unutturacak, yüzünü gülümsetecek, yüreğinde devrilen “gelecek çınarları” yerine birkaç “neşe fidanı” filizletecek.

Yoksa... Futbol bile kavgalara hüzünlere vesile oluyorsa, koyverin gitsin.

Bükreş’i severdim... Steaua’sını da Dinamo’sunu da.
Ama artık tapıyorum onlara.

Maç bitmiş, Fenerbahçe’ye yenilmiş, çift sıra alkışlıyorlar bizimkileri.

Hani öyle dehşetli bir üstünlük de yok oyunda. Tersi olsa, koridorda takım arkadaşına dalan Emre ne yapardı rakiplerine?..

Helal olsun Rumenlere.

Ya Ali Sami Yen’deki Bükreş?.. Gol beş, neşe gani.
Futbolculara moral, teknik direktörlere özgüven, taraftara huzur.

Bitmedi...

Has Fenerbahçeli Ferit Şahenk’in futbol elitleriyle birlikte Beşiktaş’a destek gezisi ve Beşiktaş Başkanı Yıldırım Demirören’in Bükreş’e iade-i ziyareti.
Bunun adı “medeniyet”.

Hem de tam ihtiyaç duyduğumuz anda... Bakmayın siz protesto eden Beşiktaşlılar’a.

Derenin yönü fark etmez; onlar Demirören’i yemeye niyetli.
Bıraksınlar bu demode işi.

Futbol bu işte...

Zona olan memleketin sinir uçlarına merhem sürmek için var. Dostluğu pekiştirmek için... Kazanma duygusunu tetiklemek için.

Fazla yük bindirmeyeceksin üzerine; Ermenistan’la aramızı düzeltmek gibi, Güneydoğu’da terörü bitirmek gibi...

Azerbaycan ile aran bozulup, otobüsün üzerinden Mekap’larını burnuna dayarlar sonra.

Fazla da küçümsemeyeceksin. Sevimli olduğunda toplumsal huzur unsuru oluyor bir yere kadar.

Başka işler için kullanmasalar daha da işe yarar ya; neyse.

Yarın derbi...

Galatasaray mı yener Fenerbahçe mi? Ev sahibinin sol kanadı, misafirin sağ kanadı.

Ön liberolar ve hocaların zekası.

Gündemde ne yok?

“Fenerbahçeliler Galatasaraylılar’ı döver mi!?”
Hem de Türkiye’nin infial içinde olduğu bu günlerde.
Açıkça yazayım... Tamamen şu hafta Avrupa’da yaşadıklarımız yüzünden bu yumuşama. Futbolun ve futbol adamlarının güzel bir tablo çizmesiyle...

Silopi’den otobüsün üzerinde giren “şampiyon” takım, “taraftarları” tarafından kutsanırken ve şu güzelim yarımada düdüklü tencereye dönmüşken, futboldan gelen bu pansuman biraz olsun içimizi açtı neyse.

Hiç yorum yok:

Blog Widget by LinkWithin