8 Ocak 2011 Cumartesi

Karşı'dan Veda

Tribün hayatı nankördür, varsan iyisindir, yoksan unutulursun, kimse de yokluğunu aramaz, düşünmez bile zamanında omuz omuza yaptığı renkdaşının artık bu tribünlerde olmadığını... Hayat da öyle değil mi, sel misali, çığ misali önüne geleni sürükler, bazı parçalar kol kola, koyun koyuna beraber sürüklenebilirken, bazıları ırak diyarlara savrulur gider, engelleyemezsin... Bilmediğin uzaklarda kendine bir hayat kurmaya çabalar, başarırsın ya da başaramazsın lakin mecbursundur var olmaya, sana adanmış hayatı sürdürmeye, mutlu ya da mutsuz... Böyle bir anda, hiç de beklemediğin bir zamanda tanıdık bir yüz görmek var ya, işte o an tarif edilemez, yetmez ki kelimeler ifade etmeye yürekteki duyguları, gözlerdeki bakışları, dudaklardaki tebessümleri...
Galatasaray tribünleri için özel gruplardan olan Karşı'nın, benim için özelliği hiçte klavye vasıtasıyla yazılacak türden değil, aynı aşağıdaki haberi okuduğumda hissetiklerim gibi... Yanlarında olmasam da, yüreğim hep onlarlaydı, gittikleri deplasmanlarda, boyadıkları pankartlarda, uğraştıkları kareografilerde...
Artık Sami Yen de yok, Karşı grubu da yok Galatasaray taraftarı için... Ne yalan söyleyim hiç ısınamadım Türk Telekom Arena ismine, hem de stadına... Şimdi daha da soğuk gelecek Seyrantepe'deki beton bina, ters K harfi bulunmayan pankartlar olmadan... Yine koşacağız elbet peşinden binbir ümitle sarı-kırmızının, işte o günlerde sıpsıkı saracağız o özel günde boynuma sarılan "Karşı" atkısını...

Herkes kendi sonunu kendi mi yazmalı bilinmez ama şu an okudukların ömrümüzden eksilen sonuncu sonbaharın ortak bir hikayede yazılmış vedası..

Küçük, renkli cam kırıklarıydık. Birbirimize yalancı gölgeler sunmaktan öte değildi aynayla olan ilişkilerimiz. Ne kadar parça parça görünsekte, o kadar paylaşılmazdı birbirimizde ki parçalarımız. Biri kaybolsa diğer parçaların anlamı kalmayacak kadar. Hiç bu kadar doruğunda olmamıştık paylaşımın -ki hangi taşı kaldırsak başı yarılmış olurdu, ortakça paylaşılan bir aşkın..

Sevdamıza kendimizden daha iyi bir besin sunamayışımızdandı Adanmış Hayatlarımız.. Ya da adayacak daha değerli bir şeyin cepte avuçta olmayışındandı belki de. Her gün bin parçaya bölünüp bir olduk yolunda. Merak ediyorsundur hiç canınız acımadı mı böylesine parçalanmaktan.. Evet, hem de çok acıdı, gözlerimiz kanadı, ellerimiz küçüldü, kalplerimiz sığamaz oldu avuçlarımıza. Ama acı da olmalıydı bunca çok yüzlünün arasında -ki ya yüzsüz doğmuştuk hepimiz, ya da öyle çok yüzümüz vardı ki, acı saklanabiliyordu rahatlıkla aralarında, hem de kimse fark etmiyordu ve fakat en dürüstümüz de oydu. Bu yüzden onu kefeye bile koymadık, baş tacı ettik hiç ayırmadık yanımızdan. Günlerce çoğaldık, bölündük birbirimize..

İnsanlar gelip geçti sezonlarca bu gözlerin önünden, binlercesi koşuşturmaca içinde, yolda bile yürüyemeden, nereye gittiklerini bilmeden. Hep akıllarında soru işaretleri? Düzenin parçaları bir bütünü oluşturuyor belki de ama o asıl merak edilen mevzu bahis resim asla görüntülenemiyor kafalarda.

Sesler yok oluyor karışık sokaklarda. Umutsuzluk bile kaybolmuş. Sözler karanlık. İçine, tersine giden bir düzen.. Pankartlara acemice yazılmış aşk sözleri, soyulmuş ve yağmalanmış kırışık yüzler. Yapayalnız yüreklerle büyütülmüş adam boyu sevdalar.. Uzun uzadıya boyanan umut bulutçukları.. Her şeyden art’a kalan İddialar asılsız, insanlar boş. Zaman sessizce oturmuş, bu kargaşanın dinmesini bekliyor. Bekleyen sadece zaman mı?

Yollar ıslak. Sallanıyor tüm salıncaklar rüzgârdan. Yeni gelecekleri bekliyorlar, yıpranmamış küçük çocukları, atılmamış şen kahkahaları. Bu kargaşada herkes, her şey bekliyor.. Yollar ıslak. Kayboluyor tüm üzüntüler, acılar. Düşünceler sessiz. Usulca, o temiz koku doluyor vücuda. Aldım, verdim, ben seni yendim. Kaygan yüzeyde doğrulmaya çalışan insanlar. Çalışan ama hiçbir şey ifade etmeyen saatler. Yavaşça, içimizde beliren hain.. Boşluğa yazılan derme çatma yazılar. Her gün biraz daha yozlaştırılmayı bekleyenler. O eller, o düşünceler ve o donmuş yüzler. Boş bakışlı, çoktan seçmeli insanlar. Onlar, bugün. Onlar, yarın. Onlar, gelecek. İstemesek de bunu söylemeyi, yollar çok ıslak. Bilinmezlikler dolu dört bir yan. Küfrü meziyet sanıp ortalıkta dolaşanlar, hakareti borç bilen büyük ahmaklar. Ödül için her şeyi değişenler, zamanı hoyratça kullananlar. Yollar çok ıslak. Fakat hiçbir şeyden emin olmadığın kadar emin ol ki tüm bu yağmur boşa yağmıyor. Her bir taneciği temizlesin diye sokakları..

Karanlık şimdi. Ne bir ışık yakan var ne de bu karanlıktan rahatsızlık duyan. Herkes kendi karanlığını öylesine benimsemiş ki bir dirhem aydınlıktan rahatsız olacak kadar. Güneş doğmaz, ay batmaz olmuş bu sokaklarda. Önünü görmeden yürüyen insanlarla dolu her yer. Zamanı şimdi, tüm edilmemiş küfürlerin. Nasıl olsa aldıran yok hiçbir şeye buralarda. Dün karanlıktı, bugün karanlık fakat hiçbir şeyden emin olmadığın kadar emin ol ki yarın güneş’in aydınlığı yırtıp atacak tüm bu karanlığı. Herkes her şeyi görmeye başlayacak. Birer birer yüzlerimizi vuracağız güneşe. Bir gün güneş umut olacak..

Yollar ıslaksa ne olmuş, temizlenecek her güneş doğuşunda. Masallar bitmişse ne olmuş, yazılacak ardından en güzelleri en bitmeyenleri. Kim bilir bir ömür gizleyeceksin bu masal’ın kahramanını. Hatta belki özleyeceksin. Bir varmış bir yokmuş diye başlamayan bir masal’da yazacaksın yeni baştan bizleri belki de..

Gülmek ile ölmek arasındaki ince bir tercih gibiydi; adına aşk demişler, sessizliği kulak patlatan, tebessümü koca bir düş imiş. Düştüm işte dibine.. Tüküre tüküre, kusa kusa, kanaya kanaya.. Eriyerek her kilometrede, öldürerek tüm anılarımı, yakarak tüm maskeleri ve nefret ederek bütün sahteliklerden..

Öykünün yarım kalmış satırlarında anlatılacak fazla bir şeyimiz yok. 2003 yılında suyun öte tarafında oturan, yaşları 35’in üzerinde bir kaç dinazor tarafından kurulan ve zamanla çeşitli yaş aralıklarından benzer hayat ve tribün yaşantısından doğan bir avuç insanın, yaşattığı bu grup; boyadığı bilmem kaç metrekare pankart, branş ayırmadan desteği hak edenin peşinden gittiği onlarca salon & binlerce kilometre deplasman, hayatlarında ıskaladıkları onca maddi manevi düş kırıklıkları ile besledikleri karşılıksız sevgiyle Galatasaray tribününe vadesi hiç dolmayacak bir vedada bulunuyor..



Nedeni niçini sorgulanmayacak bir yolculuk bu,

bir sabah hiç uyanamadık.

Öldük sandılar,

halbuki en sıcak güneşimizdi..


****


Harçlıklarından, derslerinden ailelerinden Galatasaray’a hayatlarını ayıran,

hayatlarının baharında Galatasaray’a sevdalanmış binlerce gencecik beden..



Galatasaray’ı;

Sadece Galatasaray için ve sadece Galatasaray’la sevin.

Unutmayın ki tellerin ardından ona bakmak umuda sarılmaktır.


Eyvallah..



KARŞI!

Hiç yorum yok:

Blog Widget by LinkWithin