1 Ekim 2019 Salı
Galatasaray:0-0:Fenerbahçe
"Aslında platonik bir aşk gibidir taraftar.
Sevilmeden, karşılık beklemeden, yenilgiye, bozgunlara, alay edilmelere, kıyıda köşede üzgün kalmalara aldırmadan seven..." diye başlıyor Karıncaezmez Şevki'yi anlattığı yazısının girişinde Süleyman Kalman Hayatımız Galatasaray adlı kitabında.
Ne kadar da haklı değil mi yazar?
Cumartesi günkü "vakit kaybı derbi!"nin ardından hala sevdiğimiz takımın peşinde koşabiliyorsak, seyircilikten taraftarlık mertebesine çoktan terfi etmemiş miyiz?
Tadsız, tuzsuz, kartsız, olaysız, tartışmasız, pozisyonsuz "yavan" bir derbi seyrettik Ali Sami Yen'de cumartesi gecesi... Bunda sahada sarı-kırmızılı parçalı forma ile mücadele eden topçuların katkısı olduğu kadar, dış etmenler de bu maçın böyle "kurak" geçmesini istemişlerdi. Haftalar evvelinden ajandaya yazılmıştı Galatasaray'ın iç sahada oynayacağı Fenerbahçe maçı ve ilk adım Galatasaray'ın "herşeyi" Fatih Terim'i takımdan koparmak olmuştu. "Niçini, nedeni, örneği gösterilemeden" Fatih Terim derbiyi kapsayacak şekilde 4 maç ( Sonra üçe indirildi ceza ama fark etmiyordu) tribüne yollanıyordu. Ali Koç'un da cezası ilginç bir şekilde maça günler kala birden "yok ediliveriyordu"... Hokus pokus, bir varmış, bir yokmuş... Ali Koç teşrif edecekti Ali Sami Yen'e...
Maçı "idare etmesi" için de memleket futbolunun en "profesyonel" hakemi görevlendirilmişti. UEFA'nın çok sevdiği Cüneyt Çakır, kendisinden tam da beklenilen şekilde yönetti karşılaşmayı; "inceden inceye" oya gibi işledi maçı. Galatasaray'ın tempoyu yükselttiği dakikalarda "müthiş" şekilde frene bastı, özellikle Galatasaray'ın Lemina ile ve ardından Nagatomo ile kaleci ile karşıya karşıya pozisyonlar bulmasının ardından takım ve taraftar bütünleşmiş, rakibin üstüne yüklenirken 33. dakikada Emre Belezoğlu'nun ceza sahası köşesinde Belhanda'yı düşürmesine göz yumuverdi. İlginçtir, Fenerbahçe'nin 5 numarasının yer aldığı pozisyonlarda sürekli sarı-lacivertliler lehine düdük çalan Cüneyt Çakır, sınıfta "kendisine bulaşmasın" diye sorunlu öğrencinin yaptıklarını görmezden gelen öğretmen gibiydi. 75 dakikada Emre'ye gösterdiği karttan sonra Emre'nin isyanını "Yok, yok bana yapmadı, arkadaşlarına isyan ediyor" diye Marcao'ya anlatması oldukça komikti...
Bu kadar dikkatli olmasına rağmen, "kural hatası" yapmaktan da kurutulamadı maçın hakemi. Galatasaray'ın geliştirdiği ani atakta ceza sahası içinde Lemina topla buluşacakken, Gustavo kendisini orantısız bir müdahale ile düşürmüşken, Cüneyt Çakır korneri gösteriyordu. Hakem korner kararı vermişti ama birden VAR'a gidildi ve Galatasaray maçlarında alışık olduğumuz üzere "pozisyonun sülalesi araştırıldı" ve çok çok geçmişinde Babel'in orta sahada elle teması görüldü ve top sarı-lacivertli takıma verildi. Oysa VAR protokolünde kornerde VAR'a gitmek yoktu, Cüneyt Çakır pozisyonda cesur davranıp penaltı vermiş olsaydı, pek haklı olarak VAR'a gidip, Babel'in pozisyonundan sonra topu Fenerbahçe'ye teslim edebilirdi. Ama kornerde VAR'a gitmek yok... Eğer böyle bir kural olmuş olsaydı, bir hafta evvel Fenerbahçe-Ankaragücü maçında da Ozan'ın dağa taşa vurduğu şut sonrası verilen korner atışında da VAR'a gitmesi gerekmez miydi hakem?
Galatasaray'ı Fenerbahçe'den ayıran ve yıllar geçse de değişmeyecek olan bir kulüp geleneği vardır. Galatasaraylılar, çuvaldızı kendilerine batırmayı bilir, ufak tefek bahanelerin arkasına sığınmayı sevmezler. Yönetim kural hatasından dolayı "karşı yakadakiler" gibi itiraz dilekçesi vermeyecektir ama takımın arzu edilen oyununu neden oynamadığının nedenleri gözden geçirilecektir. Madalyonun bir tarafından bakılırsa, "derbide yere göğe sığdırılamayan" Fenerbahçe'nin Galatasaray kalesinde tek bir pozisyonu yokken, Galatasaray özellikle 15. dakikadan sonra sazı eline aldı ve maçın gidişini yönlendiren takım oldu. İlk yarıda Lemina ve Nagatomo ile pozisyonlar yarattı, ikinci devre Falcao ile golü de attı da ofsayt gerekçesi ile skor değişmedi. Oyun sonunda topa daha fazla sahip olan takım da ev sahibiydi de Galatasaray taraftarını üzen kaçan 2 puan ve sergilenen "coşkusuz" futboldu... Ama unutulan şu ki, Fatih Terim'in takımlarının en büyük özelliği oyunu sürekli rakip ceza sahası cıvarında oynaması ve "tutmaktan çok atan" bir takım olmasıdır. Ayrıca, takıma transfer edilen oyuncular henüz birlikte ikinci ya da üçüncü maçlarını oynamaktalar ve zamanla klaslarını göstereceklerdir...
Bu arada Fatih Terim de takımının başına dönüyor artık, kendisi saha kenarından yönetecek oyuncularını da, ne zamana kadar? Bir sonraki saçma sapan cezaya kadar? Belki de o Kadıköy'deki derbiye rastlar. Şaşırır mıyız? Şaşırmam...
STAT: Ali Sami Yen Spor Kompleksi Türk Telekom Stadyumu
HAKEMLER: Cüneyt Çakır, Bahattin Duran, Tarık Ongun, Zorbay Küçük
VAR HAKEMLERİ: Koray Gençerler, Volkan Bayarslan, Mustafa Emre Eyisoy
GALATASARAY: Muslera, Mariano, Luyindama, Marcao, Mariano, Nzonzi, Lemina (Ömer 60’), Belhanda, Feghouli (Emre Mor 68’), Babel, Falcao (Adem 90+3’)
FENERBAHÇE: Altay, Isla (Deniz 46’, Tolgay 90+2’), Zanka, Jailson, Dirar, Gustavo, Emre, Ozan, Kruse, Tolga (Hasan Ali 90+6’), Vedat
SARI KARTLAR: (Emre Belözoğlu 75’), Marcao (78’), Mariano (82’)
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder