Üç ay aradan sonra merhaba...
Öncelikle Covid-19 salgınında hayatını kaybedenlere rahmet dilerken, bu hastalıkla tanışıp iyileşen ya da hala mücadele eden takipçilerimize geçmiş olsun ve acil şifalar diliyoruz...
Evet, biz öyle kendi halimizde yaşamı sürdürmeye çalışır, kendi içimizde kavgalarımızla, sevdalarımızla gün be gün takvimden birer yaprak eksiltirken, hiç akla gelmeyen bu pandemi ile evlere hapsolup, bambaşka telaşlar, gündemler, uğraşlar bulmak zorunda kaldık aylarca...
Lakin, hayat yaşanmalıydı, fabrika bacaları tütmeliydi, tarlalar sürülmeliydi, üretim devam etmeliydi kısaca"yeni" normale dönülmeliydi. Kafeler açıldı, kuaförler açıldı, AVMler açıldı ve en nihayet futbola da kavuşmuş olduk...
Kavuştuk kavuşmasına da böyle bir "özlem giderme" olmaz olaydı... Pandemi süresince biz evlerde her akşam ortaya çıkan vaka sayısına bakıp, "acıma" duygularımız hümanizm seviyemizi arttırdıkça, bazıları da kin ve garez duygularını bilemekteymiş. Geçen sene oynanan ve Emre Akbaba'nın ayağının kırıldığı maçtan sonra "Silahım olsaydı, o hakemi vururdum" diyen Rizespor başkanı, "Artık hiç bir hakem bizim maçta hata yapmaya cesaret edemez" sözleriyle hazırlanıyordu pazar geceki maça. Ahmet Çakar'ın nüktedan bir şekilde twitte belirttiği gibi de "Hakem Yaşar Kemal Uğurlu da vurulmaktan korktuğu için Galatasaray'ı bir penaltı ve bir kırmızı kartla vurdu"... Ama, üç puanlara, penaltılara geçmeden, 15. dakikada kalbimizden vurulduk esas... Canımız, sevdalımız Fernando Muslera'yı acılar içinde "uğursuz stadın" sessizliğinde çığlık atarken seyretmek, ömür boyu gider mi hafızlarımızdan... Hiç zannetmiyorum... Geçen sene Emre Akbaba, bu sene Fernando Muslera'nın kaval kemikleri kırıldı, Florin Andone'nin az kalsın bacağı kopuyordu...
"Pandemi sonrası futbolcular tekrar maçlara dönerken antrenman temposunu kaldırmakta zorlanıp, sakatlıklar yaşanabilir" minvalinde sözler sarf ederken Rizespor hocası Ünal Karaman, sedye ile sahayı terk eden iki Galatasaray'lı oyuncunun kendi topçuları tarafından "kasapça" müdahale ile sakatlandığını görmemiş miydi? Gördü elbette ama hırs gözlerini öyle bürümüştü ki, maçtan sonra ne kendisi, ne de kalecisi Tarık, Muslera ve Andone'ye bir geçmiş olsun dileğinde bulunmadılar yayıncı kuruluş mikrofonlarına. Oysa, daha maç oynandığı esnada hem Türkiye'den, hem de dünyanın çeşitli ülkelerinde bir çok kulüp ve futbolcu sosyal medya hesaplarında acılarını ve dualarını paylaşıyordu şanssız iki futbolcuyla. Umarım haftaya Tunay Torun kadro dışı kalmaz, zira kendisi Muslera'ya geçmiş olsun dileğinde bulundu maç bitiminde...
Üç ay evde antrenmansız bir çok korku ve endişe hisleriyle "zaman öldürüp", tekrar sahalara dönmenin zor olacağının hepimiz farkındaydık ki Galatasaray'lı oyuncular da "toplama takım" hüviyetindeydiler ilk devre. Zaten Muslera'nın sakatlığı sonrası moral motivasyonları da iyice düşmüş "Ne işimiz var burada" izlenimi vermekteydiler. His takımıdır Galatasaray, duygu takımıdır Galatasaray diye övünürüz ya, bazen de duygusuz olup, "umursamaz olup" mücadele etmelisin eğer hedef üç puansa ama o zaman da nerede kaldı takımdaşlık, arkadaşlık, en önemlisi de insanlık?
Ofsayt olduğu bariz pozisyonda "kurala sığınıp" pozisyon bitene kadar maçı durdurmayan ve Muslera acılar içinde çığlık atarken bile "korkuyla" düdüğünü "zarzor" çalan Yaşar Kemal Uğurlu, Sarrachi ile Samudio'nun ikili mücadelesinde aradığı fırsatı bulup, penaltı noktasını gösteriverdi. Rizeli penaltı olduğuna şakın, Galatasaraylı da penaltı yaptırdığına şaşkındı... Ama hakem düdüğü çalmıştı. Bu pozisyonun oldukça benzerinde, hatta daha sert müdahalelerin olduğu Trabzonspor-Galatasaray maçında Kamil Ahmet, Emre Mor'u indirdiğinde VAR hakemi olan Yaşar Kemal Uğurlu, maçı yöneten Ali Palabıyık'ı hiç uyarmamıştı bile. Muslera'nın yerine giren Okan Skoda'nın vuruşunu kurtardı ama dönen topta yapacak bir şey yoktu. Ev sahibi öne geçmiş, hakem de rahatlamıştı.
Galatasaray belki kendisinden beklenilen performansı gösteremiyor ama oyunu Rizespor yarı sahasına yıkarken, ev sahibi hakemin de "desteğinin" farkında "kemikkkıran" tarzında takılıyordu. Özellikle Moroziuk'un dört dakika arayla iki sarı görecek sertlikte hareketlerine tek kartın çıkmamış olması bile maçın hakeminin niyetini gözler önüne seriyordu.
Beş değişiklik hakkı ve geniş yedek kulübesinin de avantajıyla Fatih Terim ikinci yarı oyunu değiştirmek için Ahmet Çalık ve Ömer'in yerine Emre Akbaba ve Andone ile oyuna başladı. Yapılan değişiklikler ve soyunma odasında konuşulanlar etkisini gösterdi ki Galatasaray beraberlik fırsatlarını buldu ve golü beklemeye başladı ki, Yaşar Kemal Uğurlu'nun yarattığı bir faul sonrası Mariano'nun adamını kaçırması ile ceza sahası içinde oluşan karambolde Okan kalesinde ikinci golü görüverdi. Uzun bir ara topa dokunmadan geçen ve hiç hazırlık maçı yapmadan sahaya çıkılan bu süreçte 2-0dan maç çevirmek imkansıza yakınken, yenilen golün hemen ardından Feghouli'nin pasında Onyekuru'nun altı pastan vurduğu topu Tarık'ın çıkarması da Galatasaray adına kırılma anıydı. O gol olsa, maç çok başka sonuçla da bitebilirdi...
Bir yandan talihsizlik, bir yandan hakem Galatasaray'ın yakasını bırakmaya hiç niyetli değildi, bitime 20 dakika kala gelişen Galatasaray atağında, Rizespor kalecisi boşa çıkıp, Andone'nin üzerine düştü ve Rumen oyuncu acılar içinde yerde kıvranırken, VAR'dan gelen uyarıya rağmen Yaşar Kemal Uğurlu maç içinde Galatasaray lehine bir karar vermemeye yeminli gibi penaltıya hükmetmiyordu. Oysa kural açık ve netti, top oyundayken kalecinin yaptığı müdahale cezalandırılmalıydı. Misaller de boldu, Malatya-Fenerbahçe karşılaşması, geçen sene Galatasaray-Fenerbahçe ve Fenerbahçe-Ankaragücü maçları... İlk devre Donk'un indirilmesine, ikinci devre Andone'nin düşürülmesine penaltı çalmayan Yaşar Kemal Uğurlu, Donk'a ve Adem'e sarı kartını cesurca çıkarıp cezalı duruma da düşürüyordu. Hatta Adem'e kırmızı kart da çıkardı ki, az kalsın sahada Engin Baytar-Cüneyt Çakır sahnesi yaşanacaktı... Galatasaray'ın bu hakemle çıktığı 7 deplasmanda 5 mağlubiyet yaşayıp, 3 kırmızı kart görmüş olması şansla açıklanamaz bu seyrettiğimiz maçtan sonra...
Galatasaray Rize deplasmanında ilk yarı etkisiz ama ikinci devre adına yakışır bir oyun oynayarak üç puan kaybetti ve şampiyonluk yarışındaki rakipleri Trabzonspor ve Başakşehir'den 6 puan geriye düştü ama keşke Muslera ve Andone sakatlanmasaydı da Galatasaray farklı kaybetseydi. İnsan sağlığının her şeyden önemli olduğunu anladığımız bu aylarda maç sonu çılgınca sevinen Rizespor yönetim kuruluna da bir mesajımız olsun: Erken öten horoz masalını hatırlayın, sene sonu küme düştüğünüzde "sosyal mesafeyi" unutup yine sarmaş dolaş sevinirsiniz!...
Stat: Çaykur Didi
Hakemler: Yaşar Kemal Uğurlu, Erdinç Sezertam, Serkan Çimen
Çaykur Rizespor: Tarık Çetin, Moroziuk, Talbi, Fernandes, Melnjak, Diomande (Dk. 81 Oğuz Kağan Güçtekin), Vetrih (Dk. 88 Burak Albayrak), Garmash (Dk. 68 Abdullah Durak), Tunay Torun (Dk. 68 Oğulcan Çağlayan), Samudio, Skoda (Dk. 88 Orhan Ovacıklı)
Galatasaray: Muslera (Dk. 24 Okan Kocuk), Mariano, Donk, Ahmet Çalık (Dk. 46 Andone, Dk. 72 Belhanda), Saracchi, Seri, Lemina, Ömer Bayram (Dk. 46 Emre Akbaba), Feghouli, Onyekuru (Dk. 76 Adem Büyük), Falcao
Goller: Dk. 42 Skoda, Dk. 53 Tunay Torun (Çaykur Rizespor)
Kırmızı Kart: Dk. 90 Adem Büyük (Galatasaray)
Sarı kartlar: Dk. 7 Melnjak, Dk. 59 Samudio, Dk. 85 Vetrih, Dk. 90 +3 Burak Albayrak (Çaykur Rizespor), Dk. 61 Donk (Galatasaray)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder