11 Mart 2022 Cuma

Barcelona:0-0:Galatasaray


Gen sözcüğünün biyoloji biliminde uzun ve kafamızın almadığı bir tanımı mutlaka vardır ama halk dilinde gen dendiğinde akla anne-babadan çocuklarına geçen belirli karakteristik özellikler gelmektedir. Kimisi babasından saç rengini alır, kimisi annesinden göz rengini, kimisi de dayısına benzer boy olarak. Tabii şimdi burada uzun uzun insan doğasını incelemek değil amacımız da, spor kulüplerinin de genleri vardır, tarihleri boyunca maç ve maç oluşturdukları kültürleri vardır ki, bu özellikleri onları "gerçek" büyük kulüp yapar, yoksa üç-beş Arap şeyhin ya da Amerikalı "paragöz" iş adamının para yatırdığı kulüp, kupalar alsa da taraftar gözünde "büyük" sıfatını alamaz...

Dün gece Nou Camp'ta iki "büyük" kulübün mücadelesi vardı... ""Mes que un club" ( Bir kulüpten daha fazlası) sloganı ile İspanya içinde kurulduğu Katolonya bölgesinin sesi olan Barcelona ile "Maksadımız İngilizler gibi toplu bir halde oynamak, bir renge ve bir isme malik olmak ve Türk olmayan takımları yenmek" şiarı ile Ali Sami Yen'in bir edebiyat dersinde temellerini attığı Galatasaray. Karşılaşma alışılageldiği üzere "salı ya da çarşamba" gecesi değil de takımların son yıllardaki "sancılı" ve "yeniden kurulma" çabalarından dolayı UEFA Avrupa Ligi günü olan perşembe oynandı. Lakin, maçı yayınlayan yüzü aşkın televizyon kanalı karşılaşmanın önemini gösteriyordu...


Kulübün geleceğini kurtarmak adına "kariyerini ortaya" koyan Fatih Terim önceliğinde oluşan "yeni" takım ulusal ligde "organize kötülüğün" etkisiyle puanları kaybederken, Şampiyonlar Ligi ayarında rakiplerin olduğu Avrupa Ligini de deplasmanda gol yemeden, yenilgisiz lider tamamlamıştı ve kurada kimsenin istemediği Barcelona ile eşlemişti. Rakip hocaların önünde eğildiği Fatih Terim yoktu artık "evlatların" başında ama rakibin bağrından bir hoca ve yardımcıları ile çıkıyordu Nou Camp'a...

Bahis siteleri neredeyse Barcelona galibiyeti oranlarını bahislerden çıkarıp, beraberliği ise çift haneli rakamlarla yansıtırken, "Galatasaray varsa umut vardır"ın peşinden koşan Galatasaray taraftarı "We are the best" sloganı ile Barcelona sokaklarını inletiyordu. 100 bin kapasiteli stadın gökyüzüne en yakın tarafına yerleştirilen deplasman taraftarları, şanlarına yaraşır şekilde maçın ilk düdüğüyle beraber başladıkları tezahüratları maç boyu sürdürmüştü...

"Galatasaray'ın puan durumundaki yerine bakıp, aldanmayın, onlar çok güçlü bir ekip" diyen Barcelona teknik direktörü Xavi'nin dediği ile sahaya çıkardığı kadro çelişiyordu, zira Pique, Busquets, Dembele, Abumeyang gibi topçular kenarda oturuyordu. Galatasaray'da ise sosyal medyanın Fatih Terim'in çöpleri (!?) ilan ettiği, Galatasaray formasını yakıştıramadıkları Berkan ve Taylan, küfürlerden sosyal medya hesabını kapatan Nelsson, müzmin sakat(!?) Boey, tic-tocçu Babel, emekli(!?) Feghouli oynuyordu.


Ev sahibinin baskı yapacağı, savunmadan paslasarak çıkmayı engelleyeceğini düşünen teknik ekip, Fatih Terim'in de sıkça yaptığı gibi kalecinin Babel'e atacağı uzun toplarla oyun başlatmayı ikinci alternatif olarak düşünmüştü, bir çok defa bunu da yaptılar. Hollanda'lı tecrübesi ve fizik gücüyle çoğu hava topunu aldı da, Mohammed Mostafa ile aynı frekansta değildi bir çok defa. Takımın oyun aklı Feghouli'nin de sinyaller karışınca, 8 ve 9. dakikalarda Mostafa'yı kaleciyle karşı karşıya buluşturamadı.


Ev sahibinde ise "kas yığını" bir dev vardı: Adama Traore. "Bu kadar iri adam, bu kadar hızlı olamaz" diye aklında geçirmiş olmalı ki van Aanholt, rakibini biraz hafife alınca, hayatının en berbat anlarını yaşıyordu ilk dakikalarda. Sonrasında ise tecrübesini konuşturup, rakibinin taç çizgisi cıvarında topla buluşmasına müsaade edip, "tekte dalmayıp", kontrollü bir şekilde önünde durunca, aklın fiziki gücü yenebileceğini gösteriyordu Hollandalı sol bek. Traore ise o kadar güçlüydü ki, 80. dakikada yedek kulübelerinin karşı taç çizgisinden oyunu terk ettikten sonra bütün sahayı koşarak hocasının yanına gelmişti.


Kiralık giden topçunun, "tapusunun olduğu" takıma karşı oynadığı maçta yapacağı hata "komplosever" taraftarın bayıldığı andır, zira bunun üzerine atacağı tweetler ile müthiş etkileşim kasabilir. Ama İnaki Pena gibi geldiği takımı değil de "ekmeğini yediği" yeri düşünen topçular onlara pek malzeme vermez. 13 yaşından beri formasını terlettiği Barcelona karşısında 40 yıllık Galatasaraylı gibi bir maç çıkaran genç file bekçisi, 26. dakikada Depay'ın serbest vuruşunda bir kedi çevikliğinde kalesini kapatırken, yine Hollandalı oyuncunun plase vuruşunu uzanarak kornere çelip Xavi'ye seneye bu takımın kalesine adayım mesajı yolluyordu. İkinci devre Busquets'in iki adımdan kafasını da kornere atan Pena'ya futbol tanrılarının hediyesi bitime çeyrek kala de Jong'un topu direğe nişanlamasıydı. 

Traore'nin arkadaşını zorladığını gören Kerem, savunmaya desteğe gelip, esas işini unutunca, Torrent'in de hatırlatmasıyla biraz daha kanada çekilip, topla buluşup, o çok sevdiği dikine "slalomları" hatırlayınca, yıllarca bu stadyumda Messi'yi seyretmiş Katalanlara Arjantinliyi hatırlatıverdi 35 dakikada. Bir sağ, bir sola önüne gelenleri peşinde bırakan Kerem'in kariyer golünü atmasına Eric Garcia'nın son anda uzattığı ayak engel oluyordu. Kerem o dakika fileleri havalandırmadı lakin maç boyu ev sahibi bekleri de hep tedirgin etti.


Saatin ilerlemesiyle pabucun pahalı olduğunu anlayan Xavi, İstanbul cehennemine avantajlı gitmek için elde avuçta hangi silahı varsa sahaya sürdü ama Galatasaray'ın genleri çoktan devreye girmişti: "Avrupalılar gibi oynamak, Avrupalıları yenmek"... Marcao ve Nelsson ikilisi bonservislerine bolca sıfır eklerken, Berkan ve Taylan da onların önünde yaptıkları mücadele ile "Biz eleştirdiğiniz kadar kötü topçu değiliz" mesajı yolluyordu televizyon başındaki Galatasaraylılara. Mostafa'nın yerine Gomis'in girmesi de ev sahibi beklerin rahatını bozmuş, tecrübeli golcü attığı golle o koca stadı susturmuştu da VAR kontrolü Katalanlara çölde bir bardak su gibi yardıma yetişmişti...


Ve maçın dördüncü hakeminin göstermiş olduğu +4 dakika uzatmayla birlikte Nef Arena'da yaşanılacakların bir fragmanını sahneye koyuyordu Galatasaray taraftarı bulunduğu tribünlerden. Gök gürültüsü gibi gelen tezahurat, maçı anlatan Ertem Şener'i de coşturmuş, tecrübeli spiker şiirler okumaya başlamıştı hakemin son düdüğünü beklerken...

İki köklü kulübün karşılaşmasında ilk ayak gol sesi duyulmadan biterken, şimdi dünyaca meşhur taraftarını arkasını alarak sahaya çıkacak Galatasaray'da olacak gözler. Geçmişinden alacakları güçle, bugüne gelene kadar yaptıklarını hatırlayıp, hocalarının vereceği talimatları eksiksiz uygularsa sarı-kırmızılı futbolcular, koca bir sezon kendilerini en acımasız şekilde eleştirenlerin yüzlerini kızartabilirler... Umarım da bunu yaparlar... Hem kendileri için, hem de kendilerine inanan eski hocaları Fatih Terim için...



Hiç yorum yok:

Blog Widget by LinkWithin