18 Eylül 2009 Cuma

Panathinaikos Maç Yazısı


Dünkü maçla ilgili yazıyı yazmadık, ama blog okurlarının "imdadına" Gri Kapüşon'dan Parken yetişti... Kırmadı bizi, çok başarılı bir yazı yazdı, hatta bloga sık sık da yazılarını bekliyorum, buradan emr-i vaki yapayım...

Atina’da Pana maçı dendiğinde içimi bir kasvet bir sıkıntı kaplamıştı ki maça dair üç puan beklentim bile ortadan kalkmıştı. O kasvet ve sıkıntının sebebi de 03-04 sezonunda Olmpiakos deplasmanında oynadığımız maçtan kaynaklıydı. Eski bir stat, sahaya yakın tribünler, susmak bilmeyen taraftarlar, kötü bir oyun…

Bu sıkıntıda bana nefes aldıran tek şey maçın olimpiyat stadında oynanacak olmasıydı. Bir adet tribüncü hem de koca bir yılını olimpiyat stadında geçiren bir tribüncü olarak bize baskı kuramayacaklarını biliyordum. Yüzbin kişi de gelseler olimpiyat stadında olmazdı o iş.

Takımın deplasmanda ama sen evinde tv başında mahkumsan hep aynı sendromdasındır. O gün tribüncü olarak bir rolün yoktur, tvye mahkûmsundur, o zaman maça çıkan futbolcu oluverirsin her defasında. Statta yer alışın deplasmana gelen taraftarların girdiği kapıdan değil sporcu girişinden başlar. Stada girince sağ ve sol tribünlerden gelen tepkiler değil, çıkış tünelinden yürümeye başladığındaki tepkiler meşgul eder seni. Ulan bizimkilere çok küfür ederler, kafalarına çok şey atarlar matematiği vardır her defasında..

Baskı, sinir, stres harbi beklerken sahaya alkışlarla çıktı Galatasaray. Geçen hafta vefat eden iki Pana taraftarı için “Acınız, Acımızdır” pankartı vardı ellerde. Leeds deplasmanı motifi dedik birbirbimize. Sabri Ugan’ın da sesini duyunca geçmişin huzurunda bulduk kendimizi. “Hagiii, ben size bu golü nasıl anlatıyım” dercesine…

Leo, Hakan, Sabri, Emre Güngör, Emre Aşık, Kewell, Elano, Topal, M. Sarp, Keita, Baros onbiriyle sahadaydık.

Maça şöyle başladık, böyle attık, şu oldu, bu oldu şeklinde bir yazı yazmaya maalesef niyetim yok. Çünkü dün sahada akıcı şekilde kaleme alınabilecek bir oyun yoktu. Direk sonuca gelirsek ben dün akşam oynadığımız oyundan tat alamadım.

Çevremdeki herkes Pana’ya deplasmanda üç gol attın daha ne istiyorsun dese de sahada üç gol atmış bir Galatasaray yoktu. Sonuç ne olursa olsun topa sahip olamıyorsak Galatasaray o gün benden eksi puan alır, dün de öyle oldu nitekim. Bu durumun nedenleri sıralanabilir. Zor deplasman, Ayhan ve Arda’nın olmayışı, ağır zemin, yorgunluk vs diye uzar gider bu liste.. Ama en azından ligde bize keyif veren, pas trafiği yüksek Galatasaray’dan izler olmalıydı dün akşam.

Madde madde sıralayacak olursak;

  • Yaz ortasından beri Galatasaray’da defans problemi var dense de bizim sıkıntımızın orta sahada olduğunu düşünüyorum. Ayhan’ın yokluğunda Topal ve Sarp ikilisi ne hücumda ne de savunmada bir olamıyorlar. Hücumu üç veya dört kişi oynamaya çalışıyoruz. Savunmada bu ikili geri gelse de fazlaca ara pası yiyen bir orta saha görüyoruz sahada.
  • Dün akşam belki de o yenilen ara pasları vız geldi çünkü sahada ofsayt taktiği nasıl uygulanır dersi veren bir Galatasaray vardı. Sadece birinde ıska geçtik onda da golü yedik. Dün akşam maçı izleyen tayfa olarak da Rijkaard’a bir notumuz var. Mümkünse bu ofsayt taktiğini ligimizde uygulamasın. Malumu, bizim yan hakemler yakalayamaz o ince çizgiyi, emekler boşa gider.
  • Emre Aşık tam bir istikrar abidesi. 18’e giremiyor, uzun süre oynayamıyor ama her oynaşında da eksiksiz her şeyi yerine getiriyor. Bana göre dün akşamın en iyisi Emre’ydi. Hatasız oynadı desek abartmış olmayız.
  • Elano içinse kafam hala karışık. Yazın antrenman yapamamış olmasından kaynaklı hazırım mesajı veremiyor bizlere. En azından benim tatmin olmam için daha fazla sorumluluk aldığını hissetmeliyim. Hele ki bahsi geçen kişi orta sahanın ortasındaysa, sazı eline alacaksa; döktürmeli.
  • Geçmişten günümüze Arda Turan eserinin sayfaları artmaya devam ediyor. Dün oyuna girişinden sonra “Topa hakim olmaya başlayan Galatasaray” cümlesinin noktası, virgülü, tüm öğeleri kendisine saygılar sunar.
  • Keita artık dakika 60 olunca “Stand-By Keita” olmamalı. O deparlar yerini yedek kulübesinden birine bırakmamalı.
  • Pana’nın özellikle ikinci yarıda bulduğu pozisyonlar üzerine fazlaca çalışmalıyız.
  • Leo uzun zaman sonra kalede güven veren bir dost oldu sanki.
  • Barış bu sene basketboldaki en iyi 6. adam görevini üstelenecek gibi.
  • Son madde de Sabri’ye gelsin. Lütfen bizi şaşırtmaya devam et.

Genel olarak yeni bir başlangıç yapan takım olduğumuz düşünülürse giriş aşamasını kayıpsız geçmeliydik ve bunu başarmak üzereyiz. Hem ligde hem Avrupa’da yolumuza doludizgin devam ediyoruz. İstatistiksel anlamda bizleri her şeyiyle tatmin eden bir Galatasaray var. Bundan sonraki ümidim geçmiş iki ayda oluşan bu istatistiğin hakkını veren bir Galatasaray izlemek.

Hiç yorum yok:

Blog Widget by LinkWithin