22 Haziran 2012 Cuma

Will

Futbol filmleri serimizi Fever Pitch ile devam ettireceğimizi belirtmiştik ama bu gece Will'i seyretme şansına ulaşınca Liverpool "aşkımız" Arsenal' saygımızın önüne geçti ve minik Will'in İngiltere'den Atatürk Olimpiyat Stadına uzanan yolculuğunu blog sayfalarına dökmeye karar verdim. Liverpool'un 25 Mayıs 2005 tarihinde İstanbul'da kazandığı Şampiyonlar Ligi kupasına İngilizler kadar "memleket insanı" da sevinince, Galata Film "basmış parayı" "yabancı kontenjandan" yaşatmaya karar vermiş o tarihi anı yeniden.


3-0 Milan'ın ilk devreyi önde kapamasının arkasından ikinci yarı Liverpool'un "mucizevi" bir dönüş gerçekleştirdiği ve önce eşitliği sağladığı, sonrasında da penaltılarla kupaya uzandığı finale bir çoğumuz gidemediği için "ahlar vahlar" içinde kalırken, Türkçe'ye "Babam İçin" diye çevrilen Will'de yurttan kaçıp, Paris üzerinden Bosna Hersek'i geçip, Türkiye'ye varan Liverpool'un 11 yaşındaki taraftarı Will  kırmızılar gibi "mucizeyi" gerçekleştiriyor, hem maça giriyor, hem de Dalglish, Carragher ve Gerrard ile tanışma fırsatına ulaşıyor. Senarist filmin baş rol oyuncusuna Will adını verirken, yapımın ana fikri hakkında da ip uçları vermeyi ihmal etmiyor, zira "irade, azim,istek" manasına gelen Will ismine sahip ufaklık, babasının hayalini gerçekleştirmek adına zorlu bir yolculuktan "alının akıyla" çıkıyor. Eşinin vefatının ardından oğlunu yurda veren ve uzun yıllar sonrası geri dönen baba, Liverpool taraftarı olan oğluyla, kendisinin bir zamanlar babasıyla yaşadığı "tribün birlikteliği" gibi bir coşkuyu yaşamak için iki adet Şampiyonlar Ligi finali alıp, İstanbul seyahati planı yaparken, beyin kanaması sonrası hayatını kaybeder. Bu talihsiz an, Will'in yaşamını "alt üst" ederken, yurttan arkadaşlarının desteği ile babasının düşlediği yolculuğu gerçekleştirmeye karar verir ve yola çıkar. Bu maceralı yolculuk esnasında Liverpool ile de "idmanlara" çıkan Alek Zukiç adında futbola küsmüş Bosna Hersek'li bir futbolcuyla tanışır. Biletleri sahte çıkan, Paris'te bütün parasını çaldıran Will ile armağan ettiği futbol topunun peşinde koşan yeğeninin mayınlara basıp ölmesinden kendini sorumlu tutan ve futbola küsen Zukiç'i Will'in babasının sözleri bir araya getirir: "Korkularınızın hayallerinizin önüne geçmesine izin vermeyin"

Paris'teki yan kesiciler, Bosna savaşının halk üzerinde bıraktığı acılar ve ayrılıklar gibi gerçekçi öğelere ara ara yer verilse de, Zukiç ve Will'in pasaportsuz ve vizesiz neredeyse bütün Avrupa'yı dolaşması, Dalglish'in binlerce taraftar arasında Will'i görmesi filmi tipik bir pazar sabahı yapımına dönüştürdüğünü de söylemeden geri kalmayalım...

Okulların tatile girmesiyle sinemalarda gösterime giren futbol teması üzerinden baba-oğul ilişkisinin anlatıldığı bu yapıma, Avrupa şampiyonasının da ateşinin yükselmeye başladığı bu günlerde, babalar oğullarının elinden tutup seyretmeye gitmesi tavsiye olunur. Liverpool'u izlemek bizi bozmaz ama keşke buna benzer bizim takımlar hakkında da filmler yapılsa da,  kavga-dövüş-küfür yerine "ayak topunun" romantizmini öğretsek yeni nesillere... Ne diyordu Will'in babası: "Biz hooligan değiliz"

Hiç yorum yok:

Blog Widget by LinkWithin