3 Aralık 2018 Pazartesi

Beşiktaş:1-0:Galatasaray


"Türkiye'de futbol Galatasaray'a karşı oynanan bir oyundur" diyordu ya Harry Kewell, ne yalan söyleyelim memleket hakemleri her hafta Oz Büyücüsünü haklı çıkarmak için ellerinden gelenleri ardına koymuyorlar.
Bu hafta Galatasaray'a "çakma" sırası Cüneyt Çakır'daydı...
Fırat Aydınus, Halis Özkahya ve Hüseyin Göçek derken, "senaryonun" esas oğlanı Cüneyt Çakır'ı unutmuştuk da,  o hiç vakit kaybetmeden kendisini hatırlatmayı bildi İnönü'de dün geceki derbide.
39 bin seyircinin seyrettiği maçtan bir gün önce 40 bin 500 Galatasaray taraftarı bilet ücreti ödeyip dünyada bir rekor kırarak takımın idmanını seyretmiş ve "Biz yakarsak söndüremezler" diyerek  Ali Sami Yen'i "Cehenneme" cevirmiş, futbolculara ve Fatih Terim'e "Yenilsen de yensen de taraftarın senle" mesajı vermişti...
Sadece Sami Yen'de değildi sarı-kırmızılı taraftarlar,Taksim'de toplanmış, Gümüşsuyu'ndan aşağı salınmış ve Vodafone Park'ta da kendilerine ayrılan yeri doldurmuş, "İnönü deplasman sayılmaz" tezahüratını ev sahibi taraftarlara dinletiyordu...



Sakatlar, cezalılar az değildi, geçen hafta da haksız bir penaltı sonrası öfkesine hakim olamayan Serdar Aziz de "yoklar" listesine adını yazdırınca, Fatih Terim stoper kontenjanından Ahmet Çalık'ı eklemişti "zoraki" üçlü defansta Maicon ve Ozan'ın yanına. Onların sağını ve solunu da Yuto ve Mariano ile takviye etmişti. Fernando takımın lideri olacak, Selçuk ve Feghouli de orta sahada oyun kuracak, Eren indirecek, Onyekuru vuracaktı ya da Onyekuru ortalayacak Eren gol atacaktı... Elde avuçta ne kaldıysa, onlarla en iyisini yapmayı hedeflemişti maçtan önce Fatih hoca, "Çıkın ve Galatasaray'ın ne olduğunu gösterin" demişti belki de takımına...

Karşı kulübede Fatih Terim olmayınca Şenol Güneş de, Cüneyt Çakır da pek rahattı... İç sahada oynayınca Beşiktaşlılar da arkalarında taraftar desteği ile baskılı ve coşkulu başladılar da, daha 7. dakikada, yazıyla "yedinci" dakika, Galatasaray'ın gelişen kontra atağında Vida eliyle topu çeldi ve hakem sadece düdük çalmakla yetindi. Ümit vaad eden atakmış, elle bilerek oynamaymış, sarı kartmış hepsi unutuldu gitti... Yayıncı kuruluş da pozisyonu tekrar gösterme zahmetinde bile bulunmadı...
Her şeye rağmen iyi niyetle, adalet içinde bir maç oynamayı bekliyorduk da, safmışız, temiz kalpliymişiz... Haddimizi bildirdi Cüneyt Çakır... Bu sezon Galatasaray üzerine kurgulanan bir senaryo vardı, roller dağıtılmıştı ve herkes üzerine düşeni yapacaktı... Polyanacılıktan daha on dakika olmadan uyanmıştık...

Beşiktaş hem ev sahibi olmanın, hem de hakemin kollamasıyla Galatasaray'ı baskı altına almaya çalışıyor ama öyle "ah vah" dedirtecek pozisyon bulamazken, Cüneyt Çakır yine sahneye çıkıyor ve Ozan'ın nizami olarak ayakla müdahale alanındaki topa kafa uzatan Mustafa'nın pozisyonda "endirek" serbest vuruş veriyor, ardından da barajdaki Eren'in eline çarpan topta VAR'ın uyarısıyla penaltı noktasını gösteriyordu...


Beşiktaş öne geçmişti de Galatasaray yine oynamaya çalışıyor ama dedik ya, rakip bir değildi ki, yardımcı hakemler de ev sahibine "yardım" etme yarışındaydı. Sarı-kırmızılıların ataklarında pozisyonların bitmesi beklenmeden "yan hakem" çart diye bayrağı kaldırıyor ve Cüneyt Çakır düdüğünü üfleyerek pozisyonu bitiriyordu. "Aman gol mol olur da, başımız belaya girmesin" der gibi... Oysa sezon öncesi VAR uygulması devreye girerken, tereddütlü pozisyonlarda bayrak kalkmaz ve beklenilir denilmişti ama... Ama işte...


Tüm bunlara rağmen Galatasaray yine oyunda hakimiyeti sağlıyor, sağlı sollu kornerlerle Karius'un kalesini ablukaya alıyor, futbolun ilahları Ozan'a "daha gençsin, gol sevinci için biraz daha bekle" diyor, topu direğe nişanlıyorlar. Pes etmiyor Galatasaray, gol için yine de geliyor da el ile oynamak ev sahibine nasılsa serbest, Vida'nın kolu açıkken çarpan topta, VAR'a bakarak  hakem penaltı yok diyor... Bizler televizyondan başında, tribündeki sarı kırmızılı taraftarlar yine ümitlenirken, Muslera maçın özetini elleriyle anlatıyor: "VAR'a bakacak ve yine penaltı vermeyecek"..




Kızıyoruz, küfrediyoruz, lanet ediyoruz da, oynanacak bir ikinci devre daha var.. Futbolculuk da zor iş... Bizim öfkeden elimiz ayağımız tutmazken, onlar sahaya çıkıp, sonu belli bu senaryonun içinde 45 dakika daha mücadele edecekler... Ediyorlar da, hem de ellerinden gelenin en iyisini yapıyorlar... "Her türlü desteği" arkasına alan ev sahibini kendi yarı sahalarına hapsediyorlar, önce beraberlik, sonra galibiyet istiyorlar da beklenen gol bir türlü gelmiyor.


Fernando vuruyor top Karius'ta kalıyor, Necip Onyekuru'yu yaka paça düşürüyor, hakem VAR'a bakıp penaltı kararını iptal edeceğini bilerek penaltı noktasını gösteriyor da artık ne bizler ümitleniyoruz, ne de sahadakiler Galatasaray lehine bir karar bekliyor... "Onyekuru elle oynadı" diye işaret ediyor ya Cüneyt, "evet oynadı da, ondan önceki Necip'in formayı çekmesi ve ayakla çelmesi ne olacak" diye sorsak, cevap verir mi? Vermez... Çekme demişken, Lens'in Linnes'i formadan çekmesi ceza sahası dışında olunca "çart" diye düdük çalıyor ve 30 saniye boyunca gösteriyor hareketi maçın hakemi... Ama pozisyon, ceza sahasında olunca "görmedim, duymadım"...

Ve bu kirli oyuna sinkaflı bir küfür yapıştırma şansı önce Ömer Bayram'a geliyor, Kayseri deplasmanındakine benzer bir pozisyonda yine Allah'a sığınarak voleyi çakıyor Ömer de top auta gidiyor... "Ah ulan" diyoruz, "bu gol sadece Beşiktaş kalesine girmeyecekti ki..." derken, Feghouli'nin şutunda son 15 dakika forvet oynayan ve tüm hava toplarını kazanan Maicon'a gelen topu, Brezilyalı topukla kaleye yolluyor da, top Karius'un bakışları arasında auta çıkıyor... Bu daha fena "girecekti" kaleye...

Galatasaray taraftarı coşuyor deplasmanda, ev sahibi tribünler biraz ıslık, biraz tırnak yiyerek dakika sayıyor,  Beşiktaş takımı tüm hatlarıyla savunma yapıyor ve kontra ataklarla farkı ikiye çıkarmaya çalışıyor... Caner atamıyor, Quaresma atamıyor ve Maicon'un indirdiği topta Eren ceza sahası önünde düşürülünce hakem serbest vuruş çalıyor. Şans bir kez daha yüzümüze gülüyor da, oradan Sneijder atardı, eski Selçuk atardı, belki Emre Akbaba atacak ama  Maicon kaleye biraz daha uzaktan atar. Brezilyalı'nın topu geriye çekmesine izin vermeden hakem spreyle çizgiyi çekiyor ve Maicon'un vuruşunda topun yüksekten aşağı düşme mesafesi yeterli olmuyor ve meşin yuvarlak auta çıkarken, Cüneyt Çakır son düdüğü çalıyor...

Galatasaray'a karşı kurgulanan bu senaryonun yönetmenleri ve aktörleri bu "kirli oyunun" sonunda bizi üzeceklerini, bezdireceklerini, yıldıracaklarını düşünüyorlar ya, fena halde yanılıyorlar...
Galatasaray öyle bir takım ki, ezmeye çalıştıkça daha güçleniyor, üstüne geldikçe daha da kenetleniyor...
Komik olan şu ki, bunu hala anlayamadılar...
"Cim bom bomun sen çok yaşa, canım feda olsun sana" boşa mı diyoruz...
Sen çok yaşa Cim Bom, sen çok yaşa...





STAT: Vodafone Park
HAKEMLER: Cüneyt Çakır, Tarık Ongun, Bahattin Duran, Koray Gençerler
VAR HAKEMLERİ: Mete Kalkavan, Alper Ulusoy, Mustafa Emre Eyisoy
BEŞİKTAŞ: Karius, Adriano, Necip, Vida, Caner, Medel (Lens 70’), Dorukhan, Quaresma, Ljajic, Mustafa (Love 81’), Güven (Hutchinson 46’)
GALATASARAY: Muslera, Mariano (Linnes 79’), Ozan, Ahmet, Maicon, Nagatomo, Fernando, Selçuk (Muğdat 74’), Feghouli, Onyekuru (Ömer 83’), Eren
GOL: Ljajic (18’)
SARI KARTLAR: Eren (17’), Fernando (40’), Medel (40’), Selçuk (42’), Mariano (45+’), Adriano (52’), Ljajic (86’), Karius (90+’)

Hiç yorum yok:

Blog Widget by LinkWithin