"İyi ki varsın passolig. Sayende; farklı kültürler görüyor, eski stadlarda maç izliyor, yeni dostluklar ediniyor, kağıt bilet koleksiyonumu geliştiriyorum. Hala sisteme teslim olmayan tüm abilerim ve kardeşlerime selam olsun. Passolig kalksa da kalkmasa da kazanan biz olacağız. " diyordu twitter hesabında Egemen... Ne yalan söyleyeyim, manifesto gibi bu tweeti görünce dayanamadım, kendisini hiç tanımamama rağmen, yüreğimdeki hisleri paylaştığı için özelden bir tebrik ve teşekkür mesajı attım ve gitmiş olduğu Dinamo Bükreş-Universitatea Craiova maçını ultras/Movement blog için yazmasını istedim. Kırmadı bu isteğimi, Türkiye'ye döner dönmez yazacağına dair söz verdi ve bugün itibarıyla anılarını bizimle paylaştı. Ben de lafı uzatmadan, kendisine bir kere daha teşekkür ederek, sizinle bir pasolig karşıtı seyyahın anılarını paylaşayım...
Dinamo Bukres-Universitatea Craiova
Romanya, Balkanlarda gitmediğim tek ülkeydi. Bu yüzden her zaman müsait bir zamanda Romanya’ya kaçma fırsatı kolluyordum. Twitterda takılırken karşıma Bükreş’in karlar altında fotoğrafları çıktı ve gördüğüm gibi de bir Bükreş planı yapmaya başladım. Eğer Bükreş’e gideceksem güzel bir maça da denk gelmem gerek. Ama benim güzel maçtan beklentim futbol olarak değil tribünsel olarak güzellik. Ne yazık ki debileri kaçırmıştım. Takımları pek bilmediğim için Dinamo Bükreş tribününden arkadaşımla iletişime geçtim. Bana “Muhakkak Craiova maçına gelmelisin” dedi. İnternetten ufak bir araştırma yapınca aralarındaki husumeti gördüm ve Bükreş’e biletlere bakınmaya başladım. Craiova ile Bükreş şehirlerinin arası çok uzak değil. Aynı şehrin takımları değil ama yakin şehrin takımları. İki takım da köklü ve taraftarı olan kulüpler.
Neyse lafı uzatmayayım, uçaktır, evdir ayarladım. 2 hafta kaldı, 1 hafta kaldı, 5 gün kaldı, 3 gün kaldı derken Bükreşte’ydim. Romanya’da aşırı çingene var ama oradaki çingeneler Türkiye’deki çingeneler gibi insani darlamıyor, dilenmiyor veya para istemiyor. Tabi bunları yapan çingeneler var ama çok çok az. Bukreş’e vardığım gibi aşık olduğum kar ve soğuk beni karşıladı. İliklerime kadar Balkan soğuğunu hissediyordum ve bu durumdan çok hoşnuttum. Bükreş şehrine bayılmadım ama izlenimlerimce kotu bir şehir de değil. Beklentilerimin azıcık altında kaldı ama yine de görülmeye deler bir şehir olduğu kanaatindeyim.
Özellikle piata unirii kısmına bayıldım diyebilirim. Boğazına düşkün birisi olarak Bükreş’e gidecek olanlara iki lezzet önerim var. Biri ünlü sokak lezzeti olan “covrigi” diğeri ise geleneksel köfteleri “mititei”. Rumenler hakkında düşüncelerim ise şöyle: İtalyanlar, Slavlar ve Balkanlar bir yerde yaşasa ortaya Rumen diye bir irk çıkar. Dilleri, kültürleri, yaşama tarzları, mutfakları gibi birçok etken bu üç kültürün karışımıyla cıkmış gibi. Tabii bu benim görüşüm.
Mac gününden bir gün önce kar yağışı şiddetini arttırdı ve maç gününde de yağmaya devam etti. Mac öncesi Dinamolu arkadaşımla buluştum, Dinamolu çocuklarla mangal yapacaktık ama yağan kardan dolayı bu plan iptal olmuştu. Mac öncesi takıldığımız mekan içinde slot makineleri olan bir konteynırdı. Bir gün önce tayfadan bir çocuğun doğum günü olduğu için 5 kasa biramız ve Polonya’dan gelen 4 sise vodkamız vardı. Git gide sayımız arttı ve ufacık konteynıra sığamaz hale geldik. Derken besteler başladı. Paok’un exo trela bestesi ritminde: “Ole ole ole ole ole ole ola Ole ole ole Buga vinde marijuana Ooooooo ketamina si heroina si lsd” söyleniyordu; anlamı ise şöyle: “Buga marijuana, ketamin, heroin ve lsd satiyor.”
Sonra bir haber geldi maç yarim saat ertelenmişti. Craiova taraftarı soğukta bekliyordu ve bu durum Dinamoluları çok mutlu etmişti. Tribünde sözü geçen, yaşı bize göre hayli büyük olan bir abi “Eğer bugün 3 farklı yenersek soyunuyoruz “dedi. Kimse buna ihtimal vermiyordu çünkü Dinamo bu sene çok kötü futbol oynuyordu. Derken yine neşeli besteler söylenmeye, alkoller içilmeye, slotlar oynanmaya başlandı. Sonra bir yarim saat daha ertelenme ve maçın iptal olabilme haberi geldi. Açıkçası bu durum biraz keyfimi kaçırmıştı çünkü buraya maç için gelmiştim. Ama korktuğum gibi olmadı. Stadyuma geçtik, kağıt biletimizi aldık ve tribündeydik. Dinamo Bükreş taraftarının başkanla bazı problemleri varmış ve bu yüzden çoğu kesim başkanı protesto etmek için maçlara gitmiyormuş. Ayni zamanda Dinamo son 6 maçını kazanamadığı için ve hava çok soğuk olduğundan tribünlerde büyük boşluklar vardı. Craiova şampiyonluk yarışında olduğu için kendine ayrılan yeri tıka basa doldurmuştu. Deplasman tribünü ev sahibi tribününden kalabalıktı desem abartmış olmam. Mac sırasında aramızda kar topu savaşı yaptık, hava aşırı soğuktu ama içtiğimiz alkoller nedeniyle bu soğuğu pek hissetmiyorduk. Kale arkasında yaklaşık 50-60 kişiydik. Dillerini bilmediğim için bestelere tam eslik edemiyordum. İlk yari bitti ve arkadaşıma söyledikleri besteleri yazmasını istedim. Bir yandan yazıp bir yandan da tercümesini yaptı.
En çok söyledikleri bestelerden biri suydu “V-am dat afara din stadion V-am dat afara din stadion V-am dat afara din stadion Peste ziduri de beton!”
Bu beste 10 sene önce Dinamonun Stadında; Dinamolular ile Craiovalar arasındaki mevzuya atıfta bulunuyor ve anlamı şu şekilde:” Sizi staddan dışarı tekmeledik, sizi staddan dışarı tekmeledik, beton duvarların üzerinden sizi staddan dışarı tekmeledik” Bu beste Craiovalilari baya sinir ediyordu. Ayni zamanda Craiova tribününe doğru “mülteciler hoş geldiniz” demeleri de dikkatimden kaçmadı. Bu tarz birkaç ırkçı söylemleri de oldu ve gerginliği baya arttırdı. Ayni zamanda Craiova taraftarının kadın tribün lideriyle alakalı da bir besteleri vardı ama sözünü simdi hatırlayamayacağım, eğer merak eden olursa bana ulaşırsa bilgilendiririm.
İkinci yari başladı; sahneye İtalyan forvet Mattia Montini çıktı ve 3. golünü attı. Bir anda kendimi üstüm çıplak şekilde tellerde buldum. O karlı tribünde hep bir ağızdan “Seria per noi, Mattia Montini Lalalala!” bestesini söylüyorduk. İtalyanca bestenin anlamı “Sen bizden birisin Mattia Montini” gibi bir şeydi sanırım ama tam net hatırlamıyorum.
Mac berbattı, tribünler tıklım tıklım değildi belki ama samimiyet, ruh ve kağıt bilet vardı. Üstü kapalı modern arenalar ve elektronik kartla “seyredilen” maçlar bana göre değil, sevemiyorum. Romantizm yapmak istemem ama hiçbir dünya kupası finali veya şampiyonlar ligi finali bana o gün yasadığım hissiyatı hissettiremez gibi geliyor. Endüstriyel futboldan, fahiş bilet fiyatlarından, ruhsuz beton yığınlarından hiç haz etmiyorum.
Buraya bir dipnot açmak istiyorum:Yurt dışında gittiğim maçlara passoligi boykot ettiğimden dolayı gidiyorum. Bundan 5 sene önce passolig gelmeden önce birçok dostum ve dost bildiğim kişiler “asla almam, asla teslim olmam” hatta “alırsam ibneyim, etek giyerim” diyordu. Çoğu sözünü yedi; kimi kartını kırdı, kimi pişman oldu, kimi halinden memnun. Ama benim simdi değinmek istediğim nokta farklı. Romanya Liginde Steaua Bükreş ve FCSB diye iki farklı takim var. Çok detay verip yazımı uzatmak istemiyorum fakat bu örnekte Steaua Bükreş şikeden, ekonomik krizden batma durumuna geldi ve FCSB takimi kuruldu. Steaua Bükreş taraftarları Outlaws, Shadows gibi gruplar bu durumu protesto etti. Dinamolu arkadaşlarımdan öğrendiğime göre başta normal seyirciler FCSB’nin maçlarına gitmeye başladı, sonra yavaştan taraftar grupları FCSB’yi desteklemeye başladılar. Şimdi taraftarı olduğum Eskişehirspor maddi imkansızlıklardan dolayı kapanma eşiğinde. Yeni bir takim kurulma söylentileri geçiyor. Benim passoligim olmadığı için Eskişehirspor’un üvey evladıyım, söz söyleme yetkim yok ama yarın öbür gün yeni bir Eskişehirspor kurulursa umarım taraftarımız bu plastik takimi boykot eder ve bu boykot passolig boykotuna benzemez...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder