2 Mayıs 2009 Cumartesi

Hacettepespor:2-0:Galatasaray


  • İki "hedefsiz" takımın karşılaşmasıydı aslında dün gece izlediğimiz Ankara'daki suni çim mücadelesi. Galatasaray'ın taraftarın gözünde ve puan tablosundaki durumuna göre "amaçları" ve başarabilecekleri asla bitmez ama oyuncuların kafasında lig çoktan sonlanmış gibiydi. İki üç yazı altta, Rıdvan Dilmen'in "kiminle oynayacağını bilmeyen topçular var" söylemi sarı-kırmızılılardaki gayri ciddiyetsiz ortamı açıklaması adına oldukça çarpıcı. Öte yandan kağıt üzerinde olmasa da "mantıksal açıdan" küme düşmesi kesin olan Hacettepe'li topçuların oynadığı futbol ise yaz aylarında son model arabalarla kulüp binasının önüne gelip, "profesyonel"likten bahsedenelere izlettirilmesi, ardından "bundan ne ders çıkardınız?" konulu kompozisyon yazdırılması gereken bir mücadele örneğiydi... İki kendi halinde takım karşılaşınca da federasyon maçı cuma gününe koymakta hiç sakınca görmedi...
  • Fenerbahçe maçı sonrası "anlamsız ceza alan iki topçu" Emre ve Sabri, sahaya dönünce Bülent Hoca'nın eline daha geniş bir kadro geçmiş oldu. De Sanctis'in önüne Emre ve Semih'i koyup, yanlara da Sabri ile Hakan'ı yerleştirdi... Ortada barış ile Mehmet Topal koşacak, Kewell ile Lincoln de Yaser ve Baros'a ara pası atacak, orta yapacak ya da yakaladı mı kaleye cakacaktı... Böyle planlamıştı "Büyük kaptan" takımını soyunma odasından çıkarırken sahaya herşeyi ama "evdeki hesap pazara uymadı"... Kağıt üzerinde "her türlü özelliğe sahip topçular" reelde 23 Nisan şenliklerine çıkmış ilkokul öğrencileri gibi sahada dolaştılar, tribünleri seyrettiler... Televizyonun canlı verdiği bir maçı da bir sonraki sezon için fırsat gören "mor" formalılar ise koştular, didindiler ve rakiplerini de morartılar...
  • Mor renkten bahsetmişken, "endüstriyel futbolun dayatması" olarak taraftarın cebindeki paraya göz koyup, onu kulüp kasasına indirmek için her sene çıkarılan yeni forma geleneğinde, önümüzdeki sezon Galatasaray'ın giyeceği formalardan biri de mor renkte olacakmış. Bunun resmi kaynağı yok, ama forumlarda ve taraftar sohbetlerinde konuşulan konulardan biri bu yönde bir kararın alındığı şeklinde... N'olur yapmayın... Kulübün sahip olduğu bir çok değerle oynadınız, bırakın en azından formalarımızın rengi bize kalsın... Gri, turkuaz, siyah, turuncu ve şimdi de mor... Ali Sami Bey'in kemiklerini sızlatmayın...
  • Zincirleme bir şekilde daldan dala atlarken, değer meselesi ile ilgili de yazmak lazım bir paragraf yazı... Canaydın başkan, Fatih Terim ve Hagi gibi iki değeri seçim malzemesi olarak kullanıp, Galatasaray taraftarının gözü önünde harcarken, Adnan Polat'ın Bülent'i takımın başına getirdiğinde hem sevinmiş, hem de sonunun bu iki efsane gibi olacağını düşünmüştüm. Keşke yanılsaydım diyorum, ama dün gece Ankara'da maçı izleyenlerin "Bülent Korkmaz istifa" seslenişleri sonrası üzüldüm Büyük Kaptan için... Yeni nesil gençliğin Galatasaray'lı olmasında kazanılan UEFA kupası ve sayısız kupada en büyük emeği olan Büyük Kaptan Bülent Korkmaz'ın bu hallere düşmesi insanın içini acıtıyor. Fakat, NTVSPOR'daki programda da dile getirdiğim gibi, olayların bu hale gelmesinde kendi suçu oldukça fazla: Başka bir hocanın kurmuş olduğu kadroyu alıyorsan ve istediğin oyuncular yok, istemdiklerin varsa, en azından sezon sonuna kadar "alttan almalı", transfer aylarında da atışacakları atar, kesilecekleri kesersin... Böyle yapmadı Bülent Hoca, saha içinde olduğu gibi cengaverce daldı ortaya, posta koydu Lincoln'e, güvendi eski takım arkadaşları Hasan ve Ümit'e ve sonuç ortada...
  • Hasan Şaş'a ayrı bir paragraf açmadan, önce teknik direktörlerin topçuluk zamanlarındaki hareketlerinin saha kenarına nasıl yansıdığını da dün gece görme şansımız oldu. Bülent Hoca'yı maçlardan hırslı ve "gözünü budaktan sakınmayan" biri olarak tanıyoruz, kulübede de bağırmasıyla, çağırmasıyla, ıslıklarıyla, yerinden duramaz tavırlarıyla izlioruz bu günlerde. Aynı karakterini de Gençlerbirliği'nde yardımcı antrenör iken bir Galatasaray maçında sarı-kırmızı tribünlere karşı göstermiş, hırsının kurbanı olmuş ve onu seven-sayan taraftarın boğazına bir düğüm gibi oturtmuştu. Oysa dün gece yine Galatasaray'ın rakibinin kulübesinde eski bir tanıdık vardı: Ergün Penbe... Maç boyunca yeşil sahalardan tanıdığımız o 67 numaralı formanın sahibi gibi, sessizce izledi maçı, gollerde aşırı sevinmedi, gereksiz bağırıp-çağırmadı ve maç sonu oyuncuları saha içinde sevinirken, o sanki maçı kaybetmiş gibi başı önde sessizce soyunma odasına yol aldı... Maç sonu yaptığı açıklamada da "Beni Ergün yapan takım Galatasaray'dır, o yüzden rakip Galatasaray olunca hislerime hakim olamadım" diyordu, ve profesyonelce davranıp, Galatasaray'ın zayıf yönlerini etüd edip maçı kazandıklarını da ekliyordu. Bu kadar samimi ve dürüst demeç veren Ergün Penbe'ye ise Rıdvan Dilmen %100 Futbol programında ayıp ediyordu. "Bakalım haftaya Gençlerbirliği'nin de zayıf yönlerini görüp, maçı kazanacaklar mı?" derken ima ettiği şeyi, Ergün'ün yapmayacağını herkes biliyor, Rıdvan Dilmen dışında...
  • Ve Bülent Hoca'yı bugünkü duruma getirenlerin başındaki isim Hasan Şaş... Hoca, Hasan'a hep güvendi ve sakatlık sonrası her maçta "kurtarıcı" olarak sahaya sürdü, lakin Şaş beklenileni hiç veremedi, vermekten o kadar uzak hareketler yaptı ki. Özellikle son iki maçta 60-70 metreden durduk yere attığı şutlar, bir futbolcunun düşüşünü gözler önüne sermesi açısından oldukça dramatikti. Ve kapanış da iki adımdan rakibin ayağına verdiği topla yapıldı... Bügüne kadar yaptığı hizmetler hürmetine "duygularımıza" gem vurup, Hasan için çok olumsuz yazmak istemiyorum, Arap Şeyhlerinden gelen teklifi kabul edip biraz uzaklara gitsin, bizim aklımızda da Milan'a, Real Madrid'e, Fenerbahçe'ye attığı gollerle kalsın Hasan Şaş... Peki, hoca neden oynatıyor Hasan'ı derseniz, maç esnasında bir arkadaşın haykırdığı şekilde cevaplayacağım "Hasan sahada kalp krizi geçirip, futbolu bıraksın diye!"
  • Kaptan, eski takım arkadaşlarına sahip çıkarken, onlar sahada geziyorken, gelir gelmez "takıştığı" Lincoln ise maçı kazanmak için didinip duruyordu dün... Brezilyalıyı takıma getirme nedeni Barış ve Mehmet topal misali "deli danalar gibi koşmak" olmadığından kimse koşmuyor diye eleştirmesin Lincoln'ü. Dün gece Yaser'e, Baros'a ve Kewell'a "al da at" diye attığı paslarla üzerine düşeni fazlasıyla yaptı... Ama, daha inceleme şansım olmadı bugünkü gazeteleri ve biliyorum ki yine hesabın kesileceği adres Lincoln olacaktır...
  • Bülent Hoca'nın kıyafetini yazıyorduk hep son paragraf olarak. Dün gece de eşofmanları çekmişti son üç maç olduğu gibi. İlk günlerdeki her maça özgü kıyafet anlayışı bitmişti hocanın, şampiyonluk ümitlerinin bittiği gibi...
Stat: 19 Mayıs

Hakemler: Halis Özkahya , Muhuttin Gürses , Nihat Mızrak

Hacettepe: Ercüment, Orhan, Tolga, Kulusic, Murat, Serkan (Dk. 76 Selçuk), Adnan, Kadir, Zoko, Patiyo (Dk. 87 Olgay ?), Ümit (Dk. 74 İbrahim Şahin)

Galatasaray: De Sanctis, Sabri (Dk. Ümit), Emre Aşık(Dk. 67 Hasan), Semih, Hakan, Barış, Mehmet Topal, Lincoln, Kewel, Yaser (Dk. 57 Volkan), Baros

Sarı Kartlar: Dk. 33 Ümit, Dk. 66 Patiyo (Hacettepe), Dk. 89 Hakan (Galatasaray)

Goller: Dk. 58 Patiyo, Dk. 90 3 İbrahim (Hacettepe)

Hiç yorum yok:

Blog Widget by LinkWithin